28 Mart 2011 Pazartesi

Hayallerden Geriye Kalan


İki ailenin ocağına ateş düştü geçen hafta. Onlarla beraber, bir çok annenin de yüreğine......

3 tane fidandı onlar, 3 tane tazecik can. Anneleri onları bizim evlatlarımızı kucakladığıumız gibi kucakladı. Hamileyken tekmelerini hissetti, sancılarla doğurdu, aylarca emzirdi. Büyüsün, okula gidecekti, asker olacak, iş tutacaktı  Ahmet Tuna, belki öğretmen ya da doktor olacaktı Dilruba. Türkan belki birşeyler başaracaktı.

Türkan 10;

Ahmet Tuna 8,

 Dilruba 6,

 yaşındaydı daha melek olduklarında. Hangimiz bayramlarda şeker toplamaya çıkmadı ki ?  Hangimiz, kapımıza gelen çocukları gülümsetmek için evine şeker almadı ki ? 2 yıldır yoklar. Şeker toplamak için çıkmışlardı analarının yanından yola. Şimdi toprağın altındalar. En azından artık yerleri belli.

Komşularıymış diyorlar katilleri, üstelik Türkan bir de tecavüze uğramış ölmeden. Anneleri ağlıyor, 2 senedir dinmiyor gözyaşları.

Biz unutmuştuk değil mi bu olayı ? Onlar unutmadı. Asla da unutmayacaklar. Bize şenlik olan bayramlar, bu iki aileye her zaman  eziyet olacak. Biz kuzularımıza bayramlık alıp süslerken, onlar mezarlarını süsleyeekler evlatlarının.

Nolur; bir dua da siz edin aklınıza geldikçe. Cennette onlar şimdi. Tek umudum çok acı çekmemiş olmaları ama sanmıyorum. Ailelerine sabır diliyorum. Katlanılması en zor, kapanması en mümkünsüz yara evlat acısı. Hele de böylesi. Evlerden uzak.

Çocuklarımızın üstünden gitsin ölümün soğuk nefesi, hep sevgi hep mutluluk olsun gözlerinde. Çaresizlik, ölüm, acı...... Bunlar bir çocuğa en yakışmayan şeyler.

birannedogdu blogunun yazarı Nehir dostum, gündemine getirmiş bu olayı. Bir de banner hazırlamış. Ben de yayınlıyorum bu bannerı ve size sesleniyorum Blogger Anneler........

Siz de bu bannerı bir süreliğine koyun bloglarınıza. Hani sıcak evlerimizde unutmuştuk biz bu olayı ya, hani bu cesetler bulunamasa belki de hatırlamayacaktık ya bir daha. Unutmayalım diye, unutmasınlar diye, böyle başka çocuklar da olmasın diye, siz de yayınlayın................

Türkan, Ahmet Tuna, Dilruba...............
Size ağlıyoruz...............................................................................

22 Mart 2011 Salı

MİMLENDİMMMM

Canım dostum Nilhan, beni magnet mimiyle mimlemiş. Hımm. Yazalım bakalım :)))

Baştan söyleyeyim benim buzdolabı üç tarafı magnetlerle çevrili  bir hayal yarımadasıdır :))

Sol yanında :


Nehir Teyze'mizin hediyesi, beslenme tablomuz,




Büyük oğlumun 11 aylık halini gösterir bir resim var.

Sağ yanında:
Karikatürlerimizi tutan kurbağa magnetimiz var.

İşte bu karikatürler :)  Birisi burada birisi de burada. 

Ön tarafta ise işte bunlar var:

Oğlumun süt kardeşi, Ela'mın doğum şekeri. Taa viyanadan geldi getirdi Canım dostum Çağla :)

Büyük kuzum İlker'in bebeklik hali, taksi durağının magneti, Türker'in diş kurabiyesinin etiketi, Babamızın Venedik hatırası, Canım dostum, oğlumun süt annesi ve süt kızımın annesi Nilüferin armağanı kırmızı kalp magnet, balon magnete tutturulmuş diş hekimimizin kartı.....

Canım Dostum Nilhan'ın bana yolladığı pastiçlere yazdığı not ( bitti onlar Nilhan haberin olsun.)

Faturalar, Süt kızım Derin'in yeni doğduğunda çekilmiş resmi

Alışveriş listem ( hiç boş olmaz), oğluşumun 12 günlük hali, Bodrum tatilimizde, tombalada kazandığımız Bodrum magneti

Babamızın Barcelona hatırası, sucu, digici, halıcı yıkamacı............... magnetleri


Mavi Marmarayla ilgili bu karikatür... İsrailli askerlerin hırsızlığıyla alakalı.


İşte bunların hepiciği , benim buzdolabımda şöyle bir görüntü oluşturuyor:




Nilhan'cığım, umarım mimin hakkını verebilmişimdir :)

Şimdi bu miiimmm  :))
Sevgili Çizgili Maymun'a ve Cavidan arkadaşıma gitsin.

Ve magnet denizinde balık olmuş tüüm bloggerlara.

ay lav may magnets :)

Küçük Vampir

Başlığı görüp de " AA yeni bir masal kitabı mı?" diye tıklayanlara duyurulur.

Değil. Bu sadece, dolaptaki kırmızı parmak boyaya ulaşmış oğlumu, odasına gittiğimde bulduğum halin resmidir :) Beyefendiyi yıkamak üzere banyoyu hazırlarken çekilmiştir. Ah be oğluşşuum :)))

Okudum....


Yeniden okuduğum bir kitap. Kütüphanemin demirbaşlarındandır.  Ne zaman, hayatım bana " batmaya" başlasa bu kitabı okurum. İyi gelir. Yaınevi bu kitabı anlatmış şurada.

Orda yazılanlara katılıyorum birebir ama en önemlisi, bu kitap, bir kadının " hayatta kalma içgüdüsünün" ne kadar kuvvetli, yıkıcı ve elinden alınamaz olduğunu anlatır. Belki de sadece ama sadece bu sebeple okunmalıdır derim. Tehmina Durrani'nin kaleminden, hayatının bir yerinde acı çekmiş tüm kadınlara..

17 Mart 2011 Perşembe

B.KU ÇIKAN BLOGSPOT YASAĞI


Hah işte, komedide 2. perde.tüm DNS üç kağıtlarıma rağmen bugün blogumun kumanda paneline ulaşamadım tüm gün. Şimdi de blogum açılmıyor ama kumanda panelim açılıyor. BU YAZIYI BLOGUMU GÖRMEDEN YAZIYORUM.

Önce züpperonlayn yasakladı dendi, sonra tüm servis sağlayıcılar yasakladı denildi.DNS ayarlarıyla oynadık, girdik, kimi gün gene giremedik.Birimize uyan ayarlar, diğerimizde olmadı. Hatta bugün bir ara superonlinedan bile girebildim bloguma. Özetle, onlar da ne halt ettikelrinden bihaberler.

DİGİTURK VE SUPERONLINE SÖZÜM SİZLERE .........

Adam gibi şifreleme yapamadığınız için, yayınlarınız apartılıp yayınlanıyorsa tamam bu bir suçtur. Ama bu suçu işlemeyen diğer insanların sırtına bunun cezasını yüklemek de suçtur.
Yasağın kalktığına dair yayınlar heryerde varken hala kendi DNS ayarlarımla kendi bloguma giremiyorum.
Siz malınıza sahip çıkamayıp çaldırıyorsanız, bundan bana ne? Bize ne ?

Globalleşmek diye yırtınırken, dünya iletişim özgürlüğü için ulusal ve uluslararası kartellere savaş açmışken, siz hala kişi başı 10 liralık maç yayını için, milyonların hak ve özgürlüklerini kısıtlıyorsunuz.

KENDİ YAYIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜZ KISITLANDI DİYE, BİZİM YAYIN ÖZGÜRLÜĞÜMÜZÜ KISITLIYORSUNUZ.

Suç addettiğiniz şeyi, kendiniz yapıyorsunuz. Haklarınıza tecavüz edildiği gerekçesiyle biizm haklarımıza tecavüz ediyorsunuz !!!

SORUM SİZE DİGİTURK VE SUPERONLINE , SİZ NE YAPMAYA ÇALIŞIYORSUNUZ ?
BENCE BİLMİYORSUNUZ!!!!!!!!!!! BENCE SİZ DE BU ARAPSAÇINI NASIL ÇÖZECEĞİNİZİ BİLMİYORSUNUZ. HALA BLOGLARIMIZA ULAŞAMAMIZ BU YÜZDEN. TÜKÜRDÜĞÜNÜZÜ YALAYIN ARTIK. SÖZ  VERİYORUM, TADI OKADAR DA KÖTÜ GELMEYECEK.

O YATAK O ODADAN GİDECEEEK!!! Demiştim Di mi Ama :)

Ve gitti. Bugün beşiği demonte edip kaldırdım. odaya yeni bir şekil verdim. Resmini de koyarım yarın.

Neyse, Bıdıko, gayet olağan karşıladı olayları. Sökülürken yardım bile etti :) Yerine koyduğum eşyalarla oynadı. Gece oldu, yatma vakti geldi. Masalları okuduk, Yatağına gitti. Yattı. yastığını aldı, yataktan indi ve BUMMMMMMM!!!!!!!!  Döne döne beşiği arıyor. Haydaaa.. Anlatmaya başladım ama ne mümkün, gözler doldu, alt dudak titredi, bööööööö.. Olamaz. Attaaak attaakkk ( yatak) die nasıl ağlıyor aman yarebbim. !0 dk anlattım, sen büyüdün, kocaman çocuk olduuun, hem zaten o yatak kırıktı ( kırılmıştı gerçekten de, abisiyle üstünde tepişirken bi kaç yerinden kırmışlardı) neler neler. Bana son sözü " anne, attaaakk, oookkk ( yok), fıırkkk" oldu. Öptüm gene çıktım odadan. BamBam'ı kucaklıyordu ben çıkarken. 15 dk sonra uyumuştu.

E oğlum, ahh oğlum, sanma ki yüreğim cızzz etmedi, sanma ki elim kırılaydı da kaldırmayaydım demedim. Ahh oğul, ciğerim oğuul. Kıyamadım o haline. Hayır dedim ama bir kere.  :( Hem uykundan oluyordun. O şekilde her gece ağlayacağına, bir ya da iki gece daha az ağla napiim. Naçar kaldı anan, oğuul.

O alt dudağının sarkışını, o gözlerin doluşunu unutamıycam sanırım. :( Ama her zamanki gibi herşey Türker için. Oyunla başlayan atraksiyon artık hem onun hem de benim için çileye dönmüştü.

Yatak gitti, umarım kısa sürede kavga da biter. Şimdi uyuyor melek gibi. Seni seviyorum oğluum....

16 Mart 2011 Çarşamba

Sonunda Yaptım !!

Evet, oydu buydu derken sonunda saçlarıma şu Brezilya Fönü denen, esas amacı nano-keratinle bakım yaptırmak olan ama süreçiçinde saçlara 6-8 ay arası düzlük vermek için de kullanılan işlemden bahsediyorum.Epeyce araştırdım. İnceledim, yaptıranları okudum. Kolay olmadı karar vermek. Son dönem saçlarım okadar kötü haldeydi ki ne olsa bundan kötü olamaz deyip soluğu kuaförümde aldım.

Tırstım tabi başlangıçta. Ama saçlarım yıkanıp kurutulduktan sonraki hali:



İşte böyleydi. Bir ahır dolusu inek sanki saçlarımda koşturmuştu. Bu artık çok yorucu olmaya başladı benim için. Avuç avuç jöle kafamda. Hani çözüm olsa amenna. Off yani. Bu hali de görünce hadi hadi dedim Müjgan'a. çabuk ol.

Önce saçlarınızı özel bir şampuanla yıkıyorlar ve kurutuyorlar. Sonra, aynı boya yapar gibi, bir karışım sürüyorlar tüm saçınıza ve 1 saat bekliyorsunuz.



O 1 saatin sonunda saçlarınız sürekli fönlenerek düzleştiriliyor. Ardından pressle bir daha. Uzunca bir süreç yaklaşık 2-2,5 saat sürdü. Saat 13:00 gibi başladık. 17:30 da çıktım kuaförden. Sonra 4 gün yıkamıyorsunuz saçlarınızı ve her gün bu presleme işlemi tekrarlanıyor. Yarında ordayım yani. Tam sonuç pazar günü alınacak.

Bu 4 saatin neticesinde kafamda tiftik yumağı şöyle bir hale gelmişti :


Allahıımmm bu bir rüya olmalı. Çayır gitmiş,inekler gitmiş. Saçım insan saçına benzemiş. Mutluyum şu an. Aynaya bakıp duruyorum. Yıkayınca hafif bir düzleme gerekebilirmiş bu görüntü için ya da iri dalgalı kullanabilirsin dedi Müjgan.

Benim işlemimi yapan Müjgan oldukça ehil bu konuda. Piyasaya göre de oldukça uygun fiyatlı  yapıyor. Ben ilk araştırdığımda 1000 lira gibi rakamlara ulaşmıştım. Yuh demiştim.

Türker' de bu durumdan memnun. Gülüp saçlarımı okşuyor, anneee aççç aççç ( saç) diyor. Artık elinin saçlarıma düğüm olmasından kurtuldu kuzum :))

Şimdi kahvemi düz ve yumuşak saçlarımla içicem ben. Yarın görüşürüz :) Ay çok mutluyum hehehe :)

If Only ( Sadece Sen)

Dün gece; sevgilinin de yokluğundan istifade kanal kanal gezerek, romantik film aradım. Malum erkek egemen Tv kumandası sisteminde yaşıyoruz biz de :) Gerçi saolsun fikrimi sorar ama.........

Şöyle yapış yapış bir romantizme bile razı hale geldim. Tüm kanallarda ya ağlak yerli diziler ya dünyayı kurtaran hüper kahramanlar ya da dünyayı istila eden zuzaylılar vardı. Tam umudu kesmek üzereyken can kurtarıcı CNBC-E de bir film buldum. Orjinal adı If Only. Sadece Sen diye çevrilmiş türkçeye.


Ben ilk defa izledim ama epey eskiymiş aslında. 2004 yapımı. Ghost Whisperer ile tanıdığımız (aslında daha eski işleri de var) Jennifer Lowe Hewitt oynuyordu. Severim zaten hatunu. Daldım filme. Güzeldi. Yaptıklarının sonucu sevgilisiyle kavga eden ve aynı anda onu bir trafik kazasında kaybeden esas oğlan, sabah uyandığında, aynı günü bir kez daha yaşama şansı bulmuştu. Ve bu sefer......................... Bana biraz Fifty First Kiss i hatırlattı. Drew Barrymore'un işlerinden olan Fifty First Kiss de gerçi ölüm yoktu ama gene aynı günün tekrar yaşanması üstüneydi. Bak şimdi o filmi de özledim ben :)
Tavsiye ederim izlememişlere. Tam patlamış mısır, az kutu mendil ve ekose battaniye filmi.. :)))))) Bir şişe kırmızı şarap, iki mum ve bir peynir tabağıyla da sevgiliyle aşk tazelemek için kullanılabilir. :)) İyi seyirler.

Dünkü Posta Edit: O Yatak O Odadan GİDECEEEEEEEEEEEEK!!!!!!

Dün akşam ben son postu yazarken bile yatak yatak taşınan Bıdıko, artık annesinin canına tak ettirmiş ve öyle uyumuştur. Huzura eren anne, işini gücünü bitirimiş yatmış ve sabah 06:00 da bir çığlıkla uyanmıştır. Noluyor  yahu! demeye kalmadan yatağının yanında gözyaşları içinde biten Bıdıkosuna bakmış ve sormuştur : Ne oluyor Annecim? Düştün mü? Kabus mu gördün ? Bıdıko giderek artan avazlarla çığırmaya devam edince anne odasına seğirtir. Bıdıko da peşinde. Sorun bulunur: Diğer yatağa geçecekmiş. Tamam da niye ağlıyorsun geç işte !! Bıdıko diğer yatağa taşınır, öpücüğü ve efradı verilir odadan çıkılmasıyla bir çığlık daha! Ne oldu ? Gene öbür yatağa geçecekmiş. Yaaa sabbbbıırrrrrrr  çekilip yatırlır. Kapı kapatılır. Gene çığlık gelince odadan,  bir hışım odaya dalınır. Bıdıkoyo bakılır. Git denir. Yanıma yat. Bıdıko deneni yapar ama orda da mutlu olamaz. Anne-Baba yatağı O'nun için uyku değil zıpzıp yeridir çünkü. Anneyi cinnet eşiğinde bırakır yatağında ve mutfağa dalar. Düüt anne düüüt... Anne kalkar, dütünü verir, kaaa anne, pekii , Nesquik de konur. Anneee oodaa odaaaa.. Peki. Sütü ORAYA! konur. Annenin saçları diken vaziyetinde,
 sabahın altısında yaşadığı bu "ŞEY" den şaşkınken, Bıdıko yeni emrini verir. Odaaa anne odaaaaa... Sütün yeri bir daha değiştirilmez.İster iç ister içme resti çekilir. Bıdıko resti görür. Sütü bir dikişte  içer. Anne, bu acaip sabah maçında atmış olduğu tek golle avunarak yatağına gider. Bıdıko da odasına. Anne bir 30 dk daha kestirir. Bıdıko odaya dalar. Annee, gaallkkkkk !!! Olsuun. :) Kalkarım ben . Canım oğlum benim. Huysuzluğu geçmiş, pamuk helvaya dönmüş Bıdıko, yatağa çekilir, mıncıklanır, milyon kere öpülür... Abaaa ister anneden.


Anne Bıdıkosuna bi abaaa yıkar verir.



 Uyanıp, güne başlayabilmek için kendine kazanla!  bi kahve yapar.......... Bugün de böyle başlar.

Ama demedi demeyin bak söylüyorum. O YATAK O ODADAN GİDECEEEEEKKK!!!!!  O kadar.

15 Mart 2011 Salı

Uzun Aradan Sonra Bütün Bir Günümüz Ve Kalabalık Yatağımız

Merhaba Hepinize;

Anne oğul bütün bir günümüzü yazmayalı epey zaman olmuş, arşivi  karıştırırken farkettim. Baktım bloggerlar da o kadar güzel anlatmışlar ki ben de heves ettim ve bugünümüzü yazayım istedim :) ( kıskanç blogger ben)

Sabah uyanış ve babayla sevgi yumağı oluşun ardından babayı yolcu ettik. Kahvaltı saatini kabusa çevirdi cüce. Sadece çeyrek tost yedi o kadar :( taze sıkılmış meyva suyu, uyttası, domatesi dokunulmadan kaldı. Neşesi yerinde diye çok üstelemedim ben de.


Siyah çoook yakışıyor bu cüceye yaaa. Yerinde durmadığı için bu pozları



ve Nilhan Teyze'sinin çok sevdiği o kırışık burunlu halini zar zor çekebildim.





İştahsızlık ve naz niyaz hallerimiz öğlen öğününde de sürdü. Masaya bile oturmaya ikna edemedim. Katırdatarak yediği bir elma ve yarım salatalık hepsi o  :(

Öğlen uykusu savaş gibiydi. Babamızı yolculuğa uğurladık bu arada. Hafta başına kadar ana oğul takılıcaz evimizde. Zor da olsa ikna olduğu öğlen uykusunun ardından gene zor ikna olduğu bir park gezintisi yaptık cücemle...



Neyse ki akşam yemeğini beni bile doyuracak miktarda yedi de ana yüreğim huzura erdi. Koca bir kase çorba, biber dolması ve yoğurt, muz ohh beee  :))))))

Odasındaki oyunların ardından banyomuzu yaptık ve yatağımıza gittik. Kalabalık bir yatağı var Türker Kağan'ın. Sevdiği herşey yanında olsun istiyor. Ve abisinin yatağıyla kend yatağı arasında gidip geliyor. Türker ve efradı uykuya dalana kadar 1 ila 5 kere yatak değiştiriyor. Beşikten aşağı inip çıkmak artık iş olmadığı için bana da ihtiyaç duymuyor sıpa :) Uyumuş mu diye bakmaya gittiğiniz bebeğinizi, yastık yorgan yüklenmiş  taşınırken görmek de süper bi duygu yani! Ama o kadar şirin güler ki o zamanlarda  offf  :)



En sevgili uyku arkadaşı Baaam Baaa (BAMBAM)


Abisinden yadigar koca fili, baba ve 2 oğlundan oluşan hafhaf ailesi ve en vazgeçilmezlerimiz olan Caoimhe Ablasının İrlanda'dan ona hediye gönderdiği züfofa(zürafa) , tii (fil) ve uttusu.(kuzu) . Onlara sarılmazsa uyunmuyor ya da bu haylazlardan biri yataktan düşerse mutlaka inilip alınıyor. ( Caoimhe, seni çok özledik ve Little Tiger'ı sabırsızlıkla bekliyoruz :) Bu yaz İrlanda da, yanınızda olmak için ne gerekiyorsa yapıcaz emin ol ) Bunlara ilaveten öttüüüsü ( bitti battaniyesi olan bir ufak penye battanyesi) ve peluş battanyesi de yatakta olmalı. Uyku öncesi okuduğumuz 3 kitabını da mutlaka yastık altına koyarız. Unutursak inip alıp kendisi koyar. Bir adet kare yastık ve bir adet minik yastık ve abisinin koca yastığı+ yorganı. Of yoruldum yazarken be oğul :))))))

Bu şekilde bir 10 dk ila 30 dk arası yatak döşek eğlenmesinden sonra uyudu kuzum. Ben de geçici bekar olarak, kuruldum kitabımın ve blogumun başına :) demledim çayımı.

Bir gün de böyle geçti........  Yarına ne olacak bakalım :)

14 Mart 2011 Pazartesi

Minik Adımlar Minik Adımlarla Büyüsün :)



Canım arkadaşım Duygu bir gebelik-annelik forumu kurdu. Çok da güzel bir forum oldu. Bana da duyurmak düşer elbette. İçerdeki insanlarıyla, konu başlıkları ve seviyeli  ortamıyla gerçekten faydalı bir site olmuş. Ben de üyeyim. Nilünün Fasilleri adıyla bulabilirsiniz beni orada.

Dertleşmek, birşeyler sormak, soruları cevaplamak ve hayatı paylaşmak için sizi de bekleriz :)

Kayıt olmak da çok kolay. Buraya bi TIK  yeter.

Eline, emeğine sağlık Duygu'cum. Bütün işlerin gibi bu da çok güzel olmuş.

Yeni Kararlar; Yenilenen Hayat



Bugün pazartesi. Bir süredir 1in4ünden kadrolu bir ev hanımı olsam da  yaklaşık 15 senelik iş hayatımı unutamamış olmalıyım. Zira her pazartesi "Pazartesi Sendromu" denen o mahlukat çalar kapımı. Çok misafirperver davranıyor olmalıyım ki bırakmadı peşimi. Pavlov'a selam olsun dercesine eğer günlerden pazartesi olduğunu farketmezsem bu mahlukat sendrom da uğramıyor bana. Bu yüzden yeniliklerle ilgili yazımı, haftanın en kıl olduğum günü yazmaya karar verdim.

Yeni hamleler yapıyorum hayatıma dair;

Bir kere rejimdeyim. Beni tanıyanlar okuyunca gülecektir şimdi. Hele de Nilhan.. Kesin şunu derdi : " Hayırdır Nilü, bir öğünde tükettiğin 2 ekmeği teke mi düşürmeye karar verdin?" Ha ha.. yok yahu cidden rejimdeyim. Hatta şu an taze sıkılmış meyva suyuyla yağsız tostlarımı yiyorum. Zetinyağlılar pişiyor daha sık. Izgara ve salatalar.....  Niye mi rejime girdim ? İki sebebi var . Birincisi 5 kilo fazlam var. İkincisi,  hehehehe...

Sonra cildimle ilgili hamleler yaptım. Surata yıvıştıralacak kiremler aldım. O kiremleri temizleyecek bişiler falan. Daha pürüzsüz bir cilt için hamleler yapıyorum. Niye mi ? İki sebebi var. Birincisi, bu yaşıma rağmen cildim bozuk ve artık bu beni rahatsız ediyor. İkincisi, hehehehe........

Sonra sonraaaa dolaplarda bir temizliğe girdim. Kendiminkinde tabi. Sevgilinin en genci 20 yaşında olan kıyafetleriyle arasına ben bile giremem. O giymiyorum diyene kadar dolapta  durmalı. Giymediğim, beğenmediğim, daralan, bolaran en varsa toparladım. Bugün ihtiyacı olan birilerine ileticem. Niye mi ? Birincisi sıkıldım, yoruldum ve yeni giysiler istiyorum. İkincisi, hehehehe...........

Sonraaaa, saçlarımda çooook radikal değişiklikler yapmaya karar verdim. Yıllardır merinos koyunlarının fahri savunucusu olan saçlarım, doğumun ve emzirmenin de ardından güçsüz ve çok dökülen bir hal almıştı. Son 3 aydır ne yapsam olmayan bu saçlara şu meeenşur Brezilya Fönü nden yaptırmaya sonunda karar verdim. İnceledim, araştırdım, soruşturdum. Bir süreliğine düz saçlı olacağım ben de. Niye mi? Birincisi, saçlarımı sürekli at kuyruğu yapmaktan sıkıldım, görüntüsünden sıkıldım. İkincisi hehehehe.....

E bişiler oluyor anladık da ne oluyor diyenlere "ikincisi" açıklaması :

EVLENİYORUM.

5 yıldır bıkmadan usanmadan sevdiğim, duruşuna gülüşüne hayran olduğum, beni her halimle sevdiğini defalarca ispat etmiş, yakışıklı, kahraman, oğullarımın babası, ruh eşim, sevdiceğimle evleniyorum.

Pat diye teklif etti hoop diye kabul ettim :)

Gelinlik hazır. Çok güzel ve zarif bir modaevi buldum. Yelda İşlekel dikiyor düğün günü giyeceğim kostümü. Şahitler hazır, mekan hazır, davetli listem hazır, davetiyeler hazır.
Heyecan diz boyu. 5 Yıldır yaşasak da beraber, ilişkinin bu şekilde boyut değiştirmesi ve bunu kutlamak için hazırladığımız seremoninin heyecanı var damarlarımda.  Düğün resimleri için Mayıs'a kadar bekleyeceksiniz. Ama onları da paylaşıcam sizlerle. Söz...........

13 Mart 2011 Pazar

Bahardan Borç Aldık Dünü

Amanın ne güzel bir havaydı dün öyle :) Çoluk çomak parklarda, yeşildeydi herkes. Önceki güne inat bir hava. Bayıldık. Ne yapmak lazımdı. İki çocukluyduk bu hafta sonu, e tabi ki abi kardeş parka gitmek lazımdı. Gitmez miyiz ? Gittik tabi. İki delikanlıyı aynı kareye sığdıramadım oynarken. Kümesten çayıra salınmış tavuk gibiydiler. Mutluluk çığlıklarıyla bir o yana bir salıncağa, bir kaydırağa hooop..  :)))

Bakalım ne resimler çekmişiz dünden:


Küçük kuzunun favorisi "kaaaa". Kaydırak yani. Kendi kendine basamaklar çıkıp kayabiliyor zaten 14 aylıktan beri. En bağımsız olabildiği oyuncak kaydırak. Sanırım bu yüzden bu düşkünlüğün sebebi. Dik başlı, bağımsız boğa burcu erkeği bu işte.


İkinci favorisi de tahtıravalli. Popo-el koordinasyonu tam olamasa da :). Bir ucunda ben bir ucunda Türker, yukarııııı aşağıııı  :) İlker pek sevmez tahtıravalliyi. Abaaa abaaa diye çağırsa da bizim cüce, Abaaa pek itibar etmedi dün eşlik etmeye.


Deli fişeği kaydırakta yakalamak mümkün olmadı. Çektiğim bütün resimler hareket yüzünde bulanık çıktı :) E oğlum az bi dur diyerek bu kareyi yakaladım zor bela :) Akabinde eyoo çığlıklarıyla kaydırağa koştu gene.


İki cüce aynı kareye ancak eve dönüş yolunda sığdılar :) Yorulmuşlar tabi :) Abi kardeş bu güzel pozu verdiler bana. İyi ki güneşli bir gün olmuş dün. Çok eğlendik anaları ve danaları olarak.

12 Mart 2011 Cumartesi

Üvey Anne Olmak


Merhaba ;
Ben bir üvey anneyim. Her ne kadar bu yaftadan hoşlanmasam da dahil olduğum kurumun sözlükteki karşılığı bu. İzleyerek büyüdüğümüz yerli yabancı filmlerde, üvey çocuğu tarafından asla sevilmeyen, kendi doğurduğu çocuğu her daim kayıran, türlü çeşit traji komik halin içinde kalan, sonunda hep kaybeden taraf olan bir kurum bu. Bunlarla büyüdük biz. Filmler çekildi kitaplar yazıldı bu kurumun üzerine. İrdelendi de irdelendi.

Şahsen bu kuruma üyeyim. Hem bir evlat olarak hem de bir anne olarak. Daha 9 aylık bebekmişim evlat olarak bu kuruma dahil olduğumda. O bambaşka bir konu.

Anne olarak ise yaklaşık 4 senedir İlker Çağatay'ımın Nil Anne'siyim. Benim için çok özel bir çocuk İlker. İlk bebek kokusunu onda yaşamıştım. Bağladığım ilk bez onun beziydi. Ilıttığım ilk biberon onun biberonuydu. Acaba ateşi daha da yükselecek mi diye korkarak başında beklediğim ilk evladım oydu. Gecenin bir yarısı yalınayak başı kabak babasıyla acile taşıdığım ilk bebeğim de oydu. Kuşlara bakarak nasıl yemek yenilir, parkta çocuk nasıl eğlendirilir, makarnayla bir çocuk arasındaki yıkılamaz o bağ nasıl bir histir,köfte nasıl hayat kurtarır, yemekleri hangi sıcaklıkta olmalıdır, banyo suyu nasıl olmalıdır, atkı bere giymeden çıkamayız nasıl öğretillir, çitli bilm saati nasıl yapılır, bir film binyüzelliyedibinaltıyüzkırk kere nasıl aynı çoşkuyla seyredilir, kardeşinin olacağı nasıl söylenir ?
Benim için tamamen karanlık olan sularda profesyonel yüzücü olmayı hep İlker ile öğrendim. Bir yaşından itibaren sorumluluklarının  bir kısmını anne babasıyla paylaştım zevkle.

Bugün görüyorum ki ne yaparsam yapayım olmuyor, olmayacak. Verilen bütün tavizlere, yapılan binlerce şeye rağmen hep karşımda şu duvar olacak... Sen benim annem değilsin. Bana karışamazsın. İlker bugün 5 yaşında. Bana kurduğu cümlelerin çoğunu kendisi akıl edemez biliyorum. Ama bu kalp kırıklığını telafi etmiyor. İşin gücün yok 5 yaşındaki velede mi kırılıyorsun derseniz iş öyle değil derim.

Ben şunu yaptım ben bunu yaptım, bana böyle yaptılar türü serzenişler değil maksat. Bugün kafsama dank ettiği üzere, Ben Bir Üvey Anneyim. Bundan daha kötü de davransam, bundan kat kat iyi de davransam, taviz üstüne taviz de versem bu değişmeyecek. Niyetim ne benim ? Öz annesinin yerine geçmek mi ? Onu değil beni sevsin mi ? Böyle birşeye heveslenmeyecek kadar akıllıyım ve çocukları tanıyorum. Anne olmak demek karşılıksız vermek demektir bunu da biliyorum. Peki ben ne istiyorum ? Neden kalbim kırılıyor ?
Türker'in yatağı 40 ı çıktığı gün odasına gitti, hala da orda yatar, yanımda yatmak ne demek bilmez. İlker ise bu yaşına rağmen yanımızda yatar. Çünkü annesi yanında yatırır. Biz de kıyamayız. Türkere tv yasaktır. Oysa İlker'e sınırsıza yakın tv özgürlüğü verilmiştir. Bu ve bunun gibi.................... Asla ayırmadım, kayırmadım. Hep eşit olsunlar istedim. Kıskanıyorum biliyorum. Onu da ben doğurmuş olsam diyorum bazen. Böyle sıkıntılarımız olmazdı o zaman.

Ama, verdiğim kararlar, attığım adımlar, yedirdiklerim, giydirdiklerim, öğrettiğim şeyler... Ne kadar mükemmel olsa da ben hep "O" olarak kalıyorum ve kalıcam. Asla aile bütünlüğü olamayacak.  Baba ve oğullar kuçaklaştığı zaman aynı evin içinde bir köşeden bakmakla yetinicem çoğu zaman. Nil annneeeeeeee diye koşarak gelip sarıldığı zaman hep dolacak gözlerim. Verdiğim vereceğim bütün emeklere rağmen, sünnetinde, mezuniyetlerinde kendi aklı erip de davet edene kadar yer alamayacağım.Doğum günlerini şimdi burda da kutluyoruz beraber. Bademcik ameliyatına gidemediğim için evde merak içinde beklerken, ateist olduğum halde dua ederken yaşadıklarımı bunun gibi bir çok alanda yaşayacağım. Yanlış hareketlerini söyleyip, cezalandırdığım zaman hep aynı tepkiyi alacağım: Sen benim annem değilsin. Ve insanlar da aynı şeyi söyleyecek: Sen onun annesi değilsin. Oysa için için istediğim bu, biliyorum. Annesi elbette bir yana ama, diğerlerine karşı o da benim annem, size ne desin istiyorum. Babannesine beni öperek giden çocuk ( karşı dairemiz) 20 dk sonra geldiği zaman bana ters ters bakmasın, insan olan böyle davranmasın, bir çocuğu kendi emellerine alet etmesin istiyorum.

İlkercim sana aldığım, şu oyuncak nerde, hiç getirmiyorsun, şu kitap nerde okuyor musunuz annenle dediğimde,İlkerin ezilip büzülmesini ve "derin" araştırmaların sonucunda o armağanların adresinin çöp olduğunu öğrenmemeyi istiyorum.

Karnı acıktığında, kakası geldiğinde, uykusu geldiğinde, bir ihtiyacı olduğunda, ağladığında bana haber verenlerin,yanlış bir davranışı için uyardığımda arkamdan atıp tutmamasını istiyorum.

Annesi ve tüm afradının, İlker'in bizimle olan mutluluğunun yolunun beni sevmesinden ve benim de onu sevmemden geçtiğini anlamasını ve İlker'i aksi yönde etkilememesini istiyorum.

Ben her iki evladımı da çok seviyorum. Bu blogda ilk kez kuzumdan bahsettim. Sustum çünkü annesi incinir gibi gelmişti. İlk yazım bu olmamalıydı belki ama, İlker her bizden gittiğinde ardından üzülmekten ve ağlamaktan yoruldum artık. Anladım ki dolmuşum artık. Rahatlamam, anlatmam lazım. Ben her iki oğlunu da çok seven bir anneyim. O benim kuzum ve kimse bunu değiştiremeyecek. Kocamın paşası, benim kuzum, oğlumun biricik abisi O. Lütfen kimse bu tabloya el uzatmasın. Dil uzatmasın artık.

Her davranışımda, her adımımda, benim üvey annemin yapmadıklarını düşündüm bugüne dek. Ben ölsem, benim oğluma bir üvey anne baksa, ne olsun isterdim bunu düşündüm. Ona göre davranmaya, söylemeye gayret ettim.

Bugünden sonra da bu değişmeyecek. Ben İlkerin Nil annesiyim. O da benim kıymetlim, ilk göz ağrım. Büyük paşam.
Ama artık kalbim kırılmasın ne olur :(  Ben oğlumu çok seviyorum. Biliyorum o da beni seviyor. Ah bir rahat bıraksalar bizi....................................................................

İlker'e not: Çok istiyorsun biliyorum. Gene heyecanlanmayı,karnıma başını dayayıp ses duymayı beklemeyi istiyorsun. Gene yolda karnımı gösterip bak kardeşim o benim demek istiyorsun. O'nu kucağına almak ve " ama bu çooot küüçüüttt " demeyi istiyorsun. Sen benim tanıdığım en güzel abisin ve bir kez daha abi olmayı hakediyorsun. Konuştuk bu konuyu babanla. Söz sana bir kardeş daha getiricez. Bekle kuzum :)

ÇEKİLİŞ VAAAAARRR !!!

Ben, oğlum ve hobilerim blogunun yazarı Necla Hanım bu güzel, tatlı kapı süsü için çekiliş düzenlemiş. Çekilişi duyurarak katılıyoruz bu çekilişe. Kapı süsünü beğendim, ben de katılayım dedim :)

Çekiliş için TIKLAYIN

Bir taşla iki kuş oldu bu iş. Hem bu güzel kapı süsü için bir şansım oldu hem de güzel bir bloga izleyici oldum :)

Pamuk eller klavyeye :)

10 Mart 2011 Perşembe

Öğlen Uykusu(zluğu)


Öğlen uykusuyla ilgili sorunlar yaşıyoruz bir süredir. Ben yatırıyorum, yarım saat sonra kontrole gittiğimde işte bu ve bunun gibi manzaralarla karşılaşıyorum. Bir haftada ortalama 2-3 kez olmaya başladı bu. Her ne kadar yakalandığındaki suratı çok sevimli olsa da............ Sanırım bu işe ciddi bir çözüm bulmak vakti gelmiş. Öğlen uykusunu bırakmak için daha çok küçük bence. Yatmaya itiraz etmiyor, beni öpüp bay bay yapıyor. Hatta o süreç içinde odasından da çıkmıyor. Ama uyumuyor da. Şimdilik böyle günler, öğlen uykusunda geçirmesi gereken saatleri, gece uykusuna ekliyerek çözüm olamya çalışıyorum ama bu yeterli değil. Araştırmaya başlamalıyım en kısa zamanda.

Artık Çiş Dİyoruz

Tebrikler kuzuma, son bir aydır çişini ve kakasını yapmadan önce haber veriyor.


Şarkı çalan bir lazımlık aldık ilk iş. Türker'den çıkanlar lazımlığa düşünce şarkı çalıyor bize. Müzikten bu kadar hoşlanan ve etkilenen bir bebek de ancak böyle öğrenirdi sanırım tuvalet eğitimini.  Türker Bey'i tuvalete bağlayan ikinci etmen de kitaplar. Bizden gördüğünü uyguluyor olmalı tam bilmiyorum ama kitapsız asla oturmuyor lazımlığına.


Bir de ciddi ki o esnada görmek lazım :) Sanki kaka değil de soğuk füzyon deneyi yapıyor beyefendi.. Gerçi şaşırmamak lazım. Kenefinde kütüphanecik olan bir ana babadan da bu model bir çocuk çıkardı ancak.

HUŞŞŞ :)

İlk söylediği kelimelerden biriydi huşş yani kuş. Çok seviyor Türker Kağan kuşları. Şimdi uçarken gördüğünde uçddduuu da diyor :) Resimleri karırştırıken buldum bu resmi.


Ada'yla buluşmayı beklerken oynamıştı kuşlarla. Simit atmıştık beraber. Ne kadar eğlenmişti kuzum :)



Şimdi her fırsatta, pencerenin önüne ekmek koyup bekliyoruz kuşları. Bazen geliyorlar, bazen ......

Bitmeyen Şarkı !!!!!!

Bugün eve dönerken (taksiden indik, apartmana girmek üzereyiz, toplam mesafemiz 4 metre !) mahaleden bir  hanım, bana söyleniyor. "Şimdikiler( o ben oluyorum) evde oturmak bilmiyor, bu havada çocuk dışarı çıkar mı ? Yazık değil mi ?" Sertçe " Siz konuşmasaydınız şu an evde olacaktı, 2 dakika daha bu havada tuttunuz bizi!" dedim. Suratında dili de pabuç kadar ifadesiyle orda kalakaldı bizim mahalleli hanım. Ya çocuk gelmiş iki (2)  yaşına, bu yaşına kadar sefil etmeden, öldürmeden bakmışım işte. Hadi yeni doğduğu zamanlar karışandan görüşenden nefes alamazdık. Ama hala mı karışılır be kardeşim ? Kimseye birşey dediğimiz yok da kendi büyüttükleri sanki, mükemmel sağlıklı, harika zekalı, olağanüstü kavrayışlı vsvsvsvs çocuklar. Söylemlerin hepsinde kendileri bu işi hal etmişler ve ben/biz acemilere de destek olacakmış havaları. Bu bitmeyen bir şarkı. Yıllar boyu her anne dinleyecek. Bu şarkılardan oluşan bir CD hazırlansa nasıl olurdu acaba ?

BİTMEYEN ŞARKI
MAHALLEDEN SESLER HALK! KOROSU



1- AĞLIYOR BU ÇOCUK AÇTIR AÇ DİGEL GEL (ANONİM)
2- BU SICAKTA YAZIK YAVRUYA SOKAĞA ÇIKILIR MI KİBAR YAR ( ANONİM)
3- UYKUSU VAR UYKUSU BAK HALİNE. UYKU SAATİ DE NEYMİŞ BERİ GEL  ( ANONİM)
4- BU HAVADA BU KIYAFETLE ÜŞÜR BU ÇOCUK ÜŞÜÜR LOY LOY( ANONİM)
5- EMZİRMEYLE OLMAZ O İŞ MAMA VER MAMA TEY TEY ( ANONİM)
6- KAÇ ÇOCUK BÜYÜTTÜK BÖYLE ŞEY GÖRMEDİK ( KAYNANA)
7- SEN BÖYLE YAPARSAN BU ÇOCUK TEPENE ÇIKAR AMANIN DOSTLAR ( ANONİM)
8-BU YENİ ADETLERLER BÜYÜYEN ÇOCUKTAN HAYIR GELMEZ ( KAYNANA)
9- BİZ ÇOCUĞUMUZU SALLADIK DA NE OLDU ? KENDİ KENDİNE UYUYACAK DA ALİM Mİ OLACAK CIR CIR CIR ( KAYNANA)

Her lafa maydonoz "büyükler" ve hiç sizi tanımadan bu şarkıları söyleyen mahalle halkı... Ağzı açık kalmış şekilde bu şarkıları dinleyen yeni / eski anneler.

Ben kısaca siz büyüttünüz sıranızı savdınız, bana karışmayın diyorum. Siz neler diyorsunuz ve siz hangi şarkıları dinliyorsunuz ?



MİMLENMİŞİM!!!

Canım Arkadaşım Nilhan, blogunda mimlemiş beni. Yazmamak olur mu hiç ? Seve seve. Zaten bu benim ilk mimim. Heyecan yaptım ve hemmeeenn yazdım...


Hayalinizdeki meslek nedir?
Şarkıcılık tabi ki :) Hep milyonları büyüleyen bir sesim olsa ve dünyayı dolaşıp şarkılar söylesem diye hayal kurarım. Hala elimde uzaktan kumandadan mikrofonum ve been  :)

Kışın sürmeyi en sevdiğiniz parfüm nedir?
Her mevsim ve her yaşım için 10 seneden fazladır... . Dior/ Dune. Vazgeçemem.

Çay mı kahve mi? Kaç şekerli? Sütlü/Sütsüz?

Nescafe, sert,sade, az şekerli lütfen.

En en en önemli makyaj hileniz?
Hilem yok ama kaşlarım tek kale maç yaparlar. O yüzden makyaj yapmasam bile kaşlarımı boyarım  mutlaka.

Tam şu an kucağınıza bir cin düşseydi ve 3 dilek hakkınız olduğunu söyleseydi, ne dilerdiniz?
Sınırsız dileklerimi gerçekleştirecek kadar çooooooooook param olsun
2. bebeğime hamile olayım ve kızım olsun
Araba kullanmayı becerebileyim.



Kahvaltı, öğle yemeği, akşam yemeği veya tatlı. Bu öğünlerden ömrünüz boyunca yalnızca bir tanesini seçmek zorunda kalsaydınız, hangisi olurdu?
Akşam yemeği olurdu. Ailecek yiyebildiğimiz tek öğün o çünkü.
 Eğer Hello Kitty olsaydınız, kurdelanız ne renk olurdu?
Olmasam olmaz mı? Ya da kurdelam olmasa ? Ama çok gerekliyse mor olsun.

Eğer ömrünüz boyunca yalnızca bir tane takı takma seçeneğiniz olsaydı, bu ne olurdu?  
Alyansım lütfen. Aşk kadınıyım ben
Sahip olmak istediğiniz yetenek nedir?
Güzel şarkı söyleyebilmek.
Bitince almaya devam edeceğiniz kozmetik ürünü?
Rujum
Eğer geleceği görme şansınız olsaydı, görmek ister miydiniz? Evetse, tam olarak neyi görmek isterdiniz?
İstemezdim. İyilikleri yakalama ve kötülüklerden kaçabilme umudum devam etsin isterim..

Gizli ünlü aşkınız kim? (Fotoğraf koyun!)
Gizli aşk bu, söyleyemem, derdimi hiç kimseyeee  :)

Oyunculuğuna, tipine, duruşunaaaa  off off Joaquin Phoenix ..
(Bu mime bu soruyu koyan kişi, acaba ücretsiz boşanma avukatı da veriyor mu ? :))))))))))


Neden blog tutmaya başladınız?
Oğlumun uyku sorunları ve gelişimi için kaynak ararken, blogcu annelerle tanıştım. Bizim bulduğumuz çözümler de birilerine moral olsun, yardımcı olsun diye blog yazmaya başladım.

Bu mim benden de Cakedekor / Elif' e, nilayınsihirlielleri/Nilay'a, ee biraz da yeşillik gerek /Aslıhan'a gitsin...  :) 
 

9 Mart 2011 Çarşamba

Ben de Varım Ben deeee

Aslında kendi dillerinde, becerebildikleri kadar anlatmaya çalışıyor bebeklerimiz bunu bize. Bu çığlığı sürekli atıyorlar ama biz duymak mı istemiyoruz nedir ?

Bebeklerimizle ve çocuklarımızla yardımlaşabilmekten ve onlara sorumluluk vermekten bahsediyorum. Bir evin içinde yaşayan ailemizin bir bireyi onlar da ve emin olun boylarına göre yapabilecekleri çok şey var. Hem onların özgüveni gelişecek, hem eviniz daha derli toplu olacak( başta onların odaları), hem size cidden yardım edecekler, hem bağırtılar çağırtılar, çekil ayağımın altındalar azalacak hem de ev işlerinizi yaparken bile çocuğunuzla kaliteli zaman geçirebileceksiniz... Bir taşla bir sürü kuşumuz olacak. Nasıl mı ?

Sizler nasıl başaracaksınız bilmiyorum ama biz Türker Kağan ile şöyle başardık:

Evin her odasında sorumlulukları var. Bu sayede ben iş yaparken o da yapacağı işin sırasının gelmesini bekler. Eskiden ben yatağı toplarken o üstünde zıplardı. Defalarca baştan yapardım yatağımı ve sonun da OOĞĞLUUUMMMM DIŞARRIIII diye kükrememle beraber ya ağlayan bir veledim olurdu ya da sırıtan ve inadına tepinen bir veledim ve boşalmış sinirlerim. Bunu her alan için düşünün.

Artık böyle değil. Yatak yapılırken örtüyü getirmek ve örtü serildikten sonra süs yastıklarımız koymak Türker'in görevi. İçerde oynuyor olsa bile mutlaka çağırırım gelir. Bu sayede başımda beklemiyor artık. Güveniyor bana, sorumluluğunu yapması için şans vereceğime.

Evi süpüreceğim zaman elektrik süpürgesinin hortumunu ve borularını takmak da Türker'in görevi. Süpürge bir köşeye kenara takılırsa ordan itip çıkartmak da öyle.. Nnn Nnnn ababaaabaaa diyerek :)

Mutfakta, yemek zamanı örtüyü salona götürmek, salondaki masanın üstünü boşaltmak, kendisine ait kırılmaz tabak çanakalrı masaya koymak, ekmeği tuzu taşımak da Türker'in sorumluluğu.
Kahvaltı zamanı tostların yağını sürmek ve uytta pişirirken tavaya yağı koymak da öyle.

Meyva sepetinden, meyva suyuna dönüşecek meyvaları anneye vermek ve bu sırada bir tane daha ve renkler üzerine alıştırma yapmak da Türker'in görevi. Kaç elma oldu Annecim ? Düööyttt :)

Bulaşık makinasını boşaltırken plastikleri bana vermek ve önğne koyduğum çatal bıçak tepsisine çatal kaşıkları yerleştirmek en sevdiği oyun. Bu daha büyük kaşıık, bu küçük kaşıık. Evet oğlum bak, bunlar aynıı. Bunlar da farklı.

Çamaşır makinasını boşaltmak ve doldurmak da çok güzel becerdiği işlerden. İçine doldururken bu anniii bu babbaaa bu Düüdeerrr demesi yok mu ? Yerim onu ben. Asmak için bana çamaşırları tek tek vermesi ve veririken yanına mandal kovasından istediğim renk mandalı vermesi de çok güzdel. Evet oğlum o mavii, hayır o sarı annecim, ben kırmızıyı istemiştim. İki tane verir misin lütfen ?

Odasında herşey O'nun boyunda oluğu için birşey alırken bana muhtaç değil. Attaaaya giderken " Hadi Tğrker, atkını, eldivenini, şapkanı al, montunu getir, ayakkabılarını hazırla annecim". O bunları yaparken ben de makyaj çantam deşilip, eşyalarım kırılmadan rahatça makyajımı yapıyorum. Oh ne ala.

3 oyuyncak, bir kitap sepeti var ve hiç ama hiç birşeyin yeri değimez. Odasını toplarken her oyuncağı doğru  sepete atışını izlemek çok eğlenceli.

Onun minik ağzına uygun doğranmış yiyecklerle kahvaltı ve yemeklerini de işim varsa kendisi yapabiliyor.Çorbalar için bazen ben yardımcı oluyorum. Bazen döke saça yiyor moduna göre artık. Giydirdiğim yemek kıyafetleri ve altına serdiğim kocaman örtü sayesinde, yemekten sonra kıayafeti çıkart, örtüyü topla hooop... Dırdırsız hayat oh ne rahat.

Türker'e  gerçekten de bir birey gibi davranılıyor ve karşılığı alınıyor. Bütün bu yardımları sayesinde, birşeyler başaracağına inancı tam. Bazen bu aşırı özgüvene ve başaramayacağı işlere girişmesine yol açsa da o zaman da yardımcı olmaya çalışarak destekliyorum. Babası da bend e bu Türker tiplemesinden memnunuz. Görüyorum ki Türker de memnun. Gelişimini güzel destekliyor bu yaptıkları.

Bunu başarmak çok zor değil.Olması gereken tek şey kurallarınız ve sınırlarınızın kesinliği. Bir ya da iki hafta içinde bu şekilde davranmaya alışıyorlar

Evimizin güzelliği bu minik insNLrı lütfen evin içindeki ortak yaşamdan soyutlamayın. Bu şekilde hayat okadar keyifli olacak ki siz de şaşıracaksınız.

Türkeeerrr , ütüler bitti mii ?  :)))

Koyun Russell ( Dünyanın En Deli Koyunu)

Koyun Russell
Özgün Adı: Russell the Sheep
Yazan ve Resimleyen: Rob Scotton
Çeviren: Senem Onan
Mandolin Yayınları, 2009,  32 sayfa
ISBN: 978-605-382-004-8

Yahu gerçekten dünyanın en deli koyunu kendisi. Koccamaaaaaaan bir şapkası var.  Kurbağapoposu Çayırında yaşayan, sürüdekilerden aykırı ve muhteşem bir koyun o. Türker uykuya dalmadan önce en az bir kere okuyoruz bu kitabı. Russell'ın bacaklarını sayıyor benimle "düööyyttt , ayytiiii  :) " Gökteki yıldızların sayısı altıyüzmilyonmilyarontane diyince kıkırdıyor. Russlle'ın uykusuzluk macerası gerçekten edinilmeye değer bir kitap.



Rob Scotton hem yazmış hem de illüstrasyonlarını yapmış. Tüm çocuklara öneriyoruz oğlumla beraber.
Yeni çıkan Kayıp Hazine kitabını da alınacaklar listemize ekledik.




 

 
 
 
 
 
 
Koyun Russell ve Kayıp Hazine
Özgün Adı: Russell and the Lost Treasure
Yazan: N. D. Wilson
Çeviren: Senem Onan
Mandolin Yayınları, 2009, 32 sayfa
ISBN: 978-605-382-005-5
 
 
 

Kar Yağıyor

 
Çocuk olmak zamanıdır kar zamanı, çığlık çığlığa kartopu oynamaktır.
Şöyle güzelce bir mukavvanın üstünde yokuştan aşağı salıvermektir kendini ve kahkahaları.
Okulların tatil olması, evde çizgi filmdir.
Romantizmdir kar zamanı. Sevgilinin elinden tutup, o ağaçlı yolda karı seyrederek yürümektir.
Uludağ' a gidip şömine karşısında sıcak şarap içmektir.
Kestane kepap, külde elma ve patatesdir.
Patlamış mısır eşliğinde, kız oğlana kavuşamaz, aşk olur filmleri izlemektir ağlaya zırlaya.
Battaniye altında sıcak çikolata içmektir kar zamanı. Pencereden yağan karları izlemektir.
Sıcacık bere+atkı+eldiven takıp yürüyüşe çıkmak, enseden içeri dolan karlarla ürpermektir.
Ayakları sertçe yere vurup botlarda biriken karları pat pat silkelemektir.
Esnafın beraberce dükkan önlerini açmasıdır, karda kalan arabaları itmektir, geri gelen imece ruhudur.
Mikropların kırılması,havanın yumuşamasıdır. Temizliktir kar zamanı.
En önemlisi, yaşadığımız yorgun şehirlerin üstüne örtülen yumuşacık bir yorgandır, dinlenir şehirler sanki.
Doğa gelin gibi, çocuklar mutlu, evler sıcak.... Başka hiç bir mevsime benzemez kar zamanı..........

Yaşamı Kolaylamak


Hepimiz ya da oldukça büyük çoğunluğumuz, çocuk odalarındaki dağınıklıktan, gün içinde oturup iki dakikayı kendimize ayıramamaktan, sürekli çocuğumuzun biri bitip diğeri başlayan ihtiyaçlarına yetiş(e)mekten dolayı şikayet ediyoruz.
O kadar tanıdık ki bu anne profili , bütün evlerde mevcut. Çoğu anne yalnız gün içinde. Eğer çalışmıyorsa, ev hanımıysa, bakıcı tutmak lüks, hatta gündelikçi tutmak bile. Evi uzak ya da şehirdışındaki anneler, gelse de herşeye maydonoz olup sürekli eleştirileriyle bizi bunaltan kayınvalide sektörü vesaire vesaire...  Bize yardımcı olacak kim peki ?
Bize yardımcı olacak olan gene biziz. Hem ev içindeki hayatımızı kolaylaştırmak, hem kendimize zaman ayırmak, hem bireyselleşebilmiş ve kendi ihtiyaçlarını gören çocuklar yetiştirmek, hem ev işlerini yetiştirebilmek ve hatta kuaföre, alışverişe gidebilmek ..... Bunlar inanın hayal değil. İşleri bu düzeye getirebilmek için, ilk başta biraz zaman ve çaba gerekiyor ama yaklaşık 3-7 günlük bir mesaiden sonra yaşasın özgür hayat :)
İşin kolayı şu :
Evimizi daha pratik bir hale getirmek
NASIL ?
Şöyle:
İşe evden başlayın derim ben. Öncelikle kendinizin ve eşinizin gardrobundan başlayın. Son 1 sene içinde giymediğiniz, eskimiş, daralmış/bollaşmış, modası geçmiş ve buna benzer ne kadar kıyafetiniz varsa atın, verin, kurtulun. Rahatlatın dolaplarınızı.
Ev içinde ıvır zıvır kabiliniden ne varsa kurtulun. Minimalist yaklaşım huzur demektir. O yoğurt kabına asla birşey koymayacaksınız. O kadar boş kavanozla turşu fabrikası açabilirsiniz. Üst üste yığılmış, br ara bakacağınız dergi ve gazete öbekleri de cabası. Bakmak istiyorsanız bakın. Boş bir defter edinin, beğendiğiniz yazıları kesin yapıştırın çok gerekliyse ya da goggle ı kullanın.Topalmda 50 satır bilgi için 1500 sayfa//10 kilo kağıt barındırmayın.
Çocukların küçülen kıyafetlerinden kurtulun. Eğer kardeş planınız varsa vakumlu torbalara koyun kaldırın.
Evinizde depo olarak kullanılabilecek dolaplar için uygun alanlar varsa değerlendirin. 80 cm lik 5 raflı bir dolap bazen dünyayı alır içine.
Gereksiz tabak çanak, kullanılmayan tencere, eski püskü anne hatırası( çok özel olanlar hariç tabi) , kayınvalide yadigarı...... Kurtulun.
Mutfakta devrim yapın. Haftalık menü hazırlayıp o menüye göre alışveriş yapın. Nohut fasulye vb şeyleri haşlayın deep freze atın. O kadar kolay oluyor ki. Köfte, kavrulmuş soğan+salça+kıyma harcını bol yapın onu da atın deepfreze. Yemekleri iki ölçü yapıp, uygun aşamasında bir ölçüyü ayırın. Dondurun. Vakti gelince pişirmeye devam edin. Hazırlık aşaması olamdan sadece pişme süresinde bir tencere yemeğiniz olsun.  Fırınınızı kullanın. Hem pratik, hem hızlı hem de vakit kazandıran bir dosttur kendisi. O kadar çok çeşit yapabilirsiniz ki fırınınızda. Hem de sağlıklı.
Alışveriş listesi yapın. Biteni anında yazın listenize. Alışverişten eve gelip aaaaaaaaa tuuz demekten kurtulursunuz. ( Benim gibi listeyi evde unutmayın ama)
İşleri günlere bölün. Herşeyin altından aynı gün kalkamazsınız.
bebeğinizin uyku saatlerinde kendinize izin verin. Bi kahve yapın, kitap okuyun, arkadaşınızla konuşun, uyuyun, banyo yapıp oje sürün.... Kendinizi şımartın.
Sabah saatleri daha enerjik oluruz. Günlük temizlik yemek vb işleri sabahtan halledin. Öğleden sonra çocuğunuzla vakit geçirin. Daha çok zaman kalıyor bu şekilde.
Yardım alın. Her fırsatta "yardım" teklif eden arkadaş ve aile bireylerini köşeye sıkıştırın. Kendileri kaşındılar. Siz işinizi yaparken bazen bebeğinize biri bakabilir.
Eşinizle paslaşın ( en zoru da bu biliyorum) cam silsin, yer silsin demiyorum. Ama alışverişe yardım edebilir. Siz birşeyler yaparken bebeği parka götürebilir. Eğer ona güvenirseniz sizi şaşırtacaktır. Babalar da çocuklara bakabilir.
Eğer bütçeniz uygunsa belli aralıklarla temizliğe yardımcı birini çağırmaktan çekinmeyin. Ayda bir kez bile olsa ağır işleri yapabilir.
Mükemmel olmak zorunda değilsiniz. Önemli olan mutlu olmanız, huzurlu olmanız. Bu sayede eviniz ve evinizdeki bireyler de daha huzurlu olacaktır. Her işi yetiştirmiş, evi pırıl pırıl, beş çeşit pişirmiş ama bunu yapmak için bütün gün çocuğuna bağırmış, saçını bile taramamış bir anne olmak istemezsiniz.
Yuvayı dişi kuş yapar demek, bence bu demek işte. Siz mutlu olun, yuvanız da mutlu olsun.

Haylazlar İçin Güvenlik

Küçük haylazlarla sokağa çıkmak bazen gerçekten bir dert. Güvenliklerini sağlamak için gözümüzü dört açıyoruz herzaman. Bebek arabası, çocuk kayışları, " elimi tut, sakın bırakma" lar, " oğluum koşmaaa" lar neler neler. Hepimiz eve dönünce bir ohh çekiyoruz. Sıcak evimize, güvenli yuvamıza kavuştuk sonunda.
Madalyonun öbür yüzü de var. Bebek ve çocuklar için hatta yetişkinler için, güvenli yuvamız  herzaman okadar da güvenli olmuyor. Ev kazaları hala bebek ve çocuklarımız için hayati tehlikeler içeren yaralanmalara ve hatta ölümle sonuçlanan olaylara yol açabiliyor.
Yapılan araştırmalar her üç ölümden birinin ve her 5 ciddi yaralanmadan 3'ünün "güvenli" evlerimizde yaşandığını ortaya koyuyor. Ev kazalarını, gerçekleşme sıklığına göre sıralarsak:
1- Yanıklar ( sıcak su, soba, yemek yanıkları)
2- Kimyasal maddeler sonucu yaralanma ( içme ya da cilde temas)
3- Ağır bir cismin altında kalma ( en çok televizyon)
4- Yüksekten düşen cisimler ( dolap üstünde depolanan eşyalar vb.)
5- Halı, kilim ve yer kaplamaları yüzünden düşerek yaralanma
6- Merdivenden, balkon gibi yerlerden düşme
7- İlaçların sebep verdiği zehirlenmeler
Tablo gerçekten korkunç. Peki ne yapabiliriz ? Aslında alınacak minik önlemlerle bu tür kazaların bir kısmının önüne geçmek, bir kısmının da hayati risk içeren hale dönüşmesini önlemek mümkün.
Mutfaktan başlayalım. Kesici ve delici aletleri çocukların ulaşamayacağı çekmece ve dolaplara yerleştirmek ya da bu çekmeceleri çekmece kilidiyle kapalı tutmak en kolay çözüm. Ağır ve sıcak tencereleri ocakların arka gözünde kullanmak, mutfakta tabure, sandalye vb eşyalar bulundurmamak da gerçekten önemli. Sİz içerde değilken kapısını kapalı tutmak da çok işe yarar.
Mutfak dolaplarının merdiven gibi kullanılmasını önlemek için alt çekmeceleri çekmece ki,lidiyle kapatmak ve kulplarını çıkartmak da çok işe yarıyor. ( Bu şimdilik! Türker Bey'i durdurdu)
Banyoda kaydırmaz zemin örtüleri kullanmak ve suyun sıcaklığını kombi/şofben den düşük sıcaklıkta ayarlamak gerek. Bebekler bir kova suda bile boğulabilir. Asla yalnız bırakılmamaları gereken yerlerden biri banyo bu yüzden.
Evde kullanılan halıların altına konulacak kaydırmaz malzemeler, halılaırn zeminde kayarak risk oluşturmasını önleyecektir.
Eviniz merdivenli ise merdiven başlarına mutlaka parmaklık takılmalı ve  bebek/çocuklar tarafından açılması kolay kilitlerin olmamasına dikkat edilmelidir. Merdiven korkuluklarının araları aşağı düşmeye ya da kafalarının sıkışmasına mahal vermeyecek bir ölçüde olmalıdır. Eğer merdiven kaplamaları çoraplı ayaklar altında kayan cinstense, halıyla kaplanmalıdır.
Ecza dolabı mutlaka kilit altında olmalıdır. Buzdolabı, çekmece gibi yerlerde ilaç bulundurmak felakete davetiye çıkarabilir.
Isınma sistemi olarak soba kullanılıyorsa, üstünde sıcak su, tencere bulundurulmamalı ve mutlaka etrafı koruyucuyla çevrilmelidir.
Temizlik maddelerimizi seçerken kapaklarının çocuk kilitli olmasına dikkat etmek de çok önemli. Önce bastırıp sonra çevrilerek açılan bu kapak sistemi gerçekten çocuk tarafından açılamıyor. Kulandıktan sonra mutlaka sıkıca kapatmak ve dışına bulaşan deterjanları yıkamak da çok önemli. O kadarcık temizlik maddesi bile, türüne göre küçük bedenleri için ağır olabilir.
Evdeki kitaplık, dolap vb ağır mobilyaları duvara sabitlemek iyi sonuç veriyor.
Keza televizyonunda üstlerine devrilmesini engellemek için satılan kayışlar var. Duvara sabitlemek için kullanılıyor.
Oda kapılarına konulacak stoperler de aniden kapatılan kapılara sıkışabilecek minik parmaklar için iyi bir çözüm.
Oğlumun süt kardeşi Ela'nın başına gelen bir kaza da ciddi bir konu. Düşerek balkon camına kafasını vurmuş ve ameliyatla sonuçlanan bir kaza yaşamıştı. Evdeki camların mutlaka temperli cam ya da safety glass denen yüksek güvenlikli cam olması bazen hayati önem taşıyor. cam kapaklı mobilyalar özellikle çok ciddi risk taşıyor. ( bu konuyu hatırlatan babamıza teşekkürler ve öpücükler)
Bu tür güvenlik malzemelerini bir çok bebe mağazasında bulabilirsiniz. İkea çok güzel çözümler üretmiş mesela. Dğer bebek markalarında da  çok efektif çözümler var. Amaç bebeklerimizi korumak olunca en önemlisi de büyüdüklerini gözardı etmemek. Bugün tırmanamadıkları yere, açamadıkları dolaplara, bir ertesi gün başarıyla ulaşabiliyorlar.
Güvenli evler, sağlıklı bebekler dilerim.